Kaygı, kişinin bir tehlike ihtimaline ya da kendisinin tehdit olarak algıladığı durumlara karşı zihinsel, bedensel, duygusal olarak verdiği tepkidir. Belli bir düzey kaygıya sahip olmak, sağlıklı olandır. Kişiyi olası tehlikelere veya durumlara karşı hazırlar. Ancak çok fazla kaygı, kişinin işlevselliğini bozabilir. Yetişkinlerde olduğu gibi, çocuklar da belli durumlar karşısında kaygılanabilir. Kaygı, çocuğun gelişiminin doğal bir bölümüdür. Çocuk yeni tanımaya başladığı bu dünyada pek çok farklı şeyle karşılaşır. Bu yeni şeyleri öğrenene kadar korku hissetmesi normaldir. Çocuk dünyayı tanıdıkça korkuları da gitgide azalır. Küçük yaştaki çocuklar, yeni tanıdıkları insanlardan korkabilir ve ebeveynlerinden ayrılmak istemeyebilirler. Yüksek sesler, gök gürültüsü, elektrik süpürgesinin sesi gibi sesler küçük çocuklar için ürkütücü olabilir. Büyüdükçe, karanlıktan, gizlenen canavarlardan, hayaletlerden, cadılardan korkma başlar. Yatakların altında, dolaplarda korkunç canavarlar olduğunu düşünürler. Ergenlikte ise bu kaygılar, yerini daha çok ilişkisel problemlerle ilgili endişelere bırakır (Yörükoğlu, 1978). Büyümenin her evresinde oluşabilen bu kaygılarla bazı çocuklar daha kolay baş ederken, bazıları ise daha yoğun yaşadığı için baş etmekte zorlanabilir. Çocukların yaşadığı korkuların nedenleri bazen çok net olabilir. Örneğin arkadaşlarıyla problem yaşayan bir çocuk, okula gitmek istemeyebilir. Bazen de durum daha karışık olabilir ve çocuğun yaşadığı kaygıların nedenini anlamak bu kadar kolay olmayabilir. Böyle durumlarda çocuğa ceza vermek, yargılamak zaten ruhsal olarak acı çeken çocuğa daha çok zarar verebilir.
Ebeveynler, çocuklarının yaşadıkları korkunun bir problem olup olmadığını anlamak için çocuklarını gözlemlemeli ve bu korkuların çocuklarının işlevselliklerini düşürüp düşürmediğine karar vermelidir. Eğer bu korkular, çocuklarının hayatını olumsuz yönde etkiliyorsa, çocuğun desteğe ihtiyacı olabilir.
Çocuklarda kaygının üç boyutu vardır:
-Bedensel tepkiler: terleme, baş ve karın ağrıları, kalbin hızlı atması, yüzde kızarma, mide bulantısı, kas gerginliği.
–Zihinsel tepkiler: Çocuğun zihnindeki olumsuz düşünceler. “Derslerimi anlamayacağım, başarısız olacağım.”
–Davranışsal tepkiler: kaçınma (çocuğun aktivitelerden, insanlardan uzak durması), tırnak yeme, parmak emme.
Çocukların zihinlerinde, korktukları durumlarla ilgili çok fazla olumsuz düşünce vardır, bu düşünceler nedeniyle kaygıları artar, bedensel tepkiler ortaya çıkar. Çocuk bu kaygıyla baş etmekte zorlandığında, kaçınma davranışı gösterir ve rahatlar. Fakat kaçınması nedeniyle kaygıyla yüzleşmemiş olur ve kaygısına neden olan durumun aslında hayal ettiği kadar felaket olmadığını fark etme imkânı bulamaz. Çocuk rahatladığını sanırken, aslında kaygıları artar ve sorun çözülmemiş halde devam eder (Sorias ve ark., 2009).
Çocuğun var olan kaygısıyla baş edebilmesi ve kaygının, işlevselliğini bozmaması için ebeveynler de kaygılı bir tavır içinde olmamalıdır. Çocuklar sevgi dolu bir ortamda anlayış içinde büyütülmeli, ebeveynler tutarsız ve kaygıyı tetikleyici şekilde davranmamalıdır. Ebeveynler ve öğretmenler tarafından hiçbir çocuk diğerleriyle kıyaslanmamalı, kapasitesinin üstünde bir performans beklentisi içinde olunmamalıdır. Başarısızlıklarda cezalandırmak yerine, çabası takdir edilmeli, başarılarının altı çizilmelidir. Çocuğun maruz kalacağı yeni hayat değişiklikleri (taşınma, okul değişikliği, kardeş sahibi olma vb.) çocuğa önceden açıklanmalı ve çocuk hazırlanmalıdır. Çocuğun bilgi sahibi olması, yaşayacağı kaygıyı azaltır (Alisinanoğlu, Ulutaş, 2000).
Uzm. Klnk. Psikolog Cangül Tokmaktepe
KAYNAKÇA
Alisinanoğlu, F., Ulutaş, İ. (2000). Çocuklarda Kaygı ve Bunu Etkileyen Etmenler.
Sorias, O., Bildik, T., Sütcü, S., Aydın, A. (2009). Korku Avcısı.
Yörükoğlu, A. (1978). Çocuk Ruh Sağlığı, Çocuğun Kişilik Gelişimi Eğitimi ve Ruhsal Sorunları.