Bir ya da birden fazla kardeşe sahip olmak, bir çocuğun sahip olabileceği önemli zenginliklerden biridir. Kardeşlik kavramı, içerisinde pek çok olumlu veya olumsuz kavramı barındırır.
Kardeşliği; yakınlık, koruma, sosyal deneyimlerin yanı sıra kıskançlık, rekabet, çatışma, düşmanlık gibi zorlu duyguların birlikte deneyimlendiği bir ilişki olarak tanımlayabiliriz. Tabii ki bu süreç, çocukların ve ailenin yapısı, doğum sırası, çocukların gelişim dönemleri, yaş farkı, gibi pek çok faktöre de bağlıdır.
Otizm Nedir?
Otizm; ilişki kurma ve sürdürmede, göz iletişimi kurmada, duyguları ifade etmede, iletişim başlatma ve sürdürmede olmak üzere toplumsal iletişim ve etkileşimde güçlükler ile basmakalıp motor hareketler, aynılıkta ısrarcılık, sınırlı ve yoğun ilgi alanı ve duyusal anlamda az ve çok uyarılma gibi tekrarlayıcı davranışlar gibi bireyde iki temel alanda yaşanan sorunlarla kendini gösterir (APA, 2013).
Otizmli Bir Kardeşe Sahip Olmak
Otizm, zorlu bir süreç içerisinde olmayı ve Otizmli aile üyesinin ihtiyaçlarını ön plana almayı gerektirir. Otizm tanısı almış olan bir kardeşe sahip olmanın da diğer kardeş veya kardeşlerin ruh sağlığı üzerinde pek çok olumlu ve olumsuz yönde etkilerinin olduğu söylenebilir.
Yapılan araştırmaların sonucuna göre, sağlıklı gelişen kardeş açısından kardeşlik ilişkisinde var olan birbirine eşlik etme, birlikte öğrenme, oyun oynama, başka birinin duygularını anlamlandırma, rekabet içinde olma gibi bazı süreçlerin otizmli bir kardeşe sahipken gerçekleştirilemediğinden ötürü hem bireysel anlamda hem de ilişkisel anlamda sağlıklı iki kardeşin deneyimledikleri ilişkiden farklı seyredeceği ortaya çıkarılmıştır.
Otizmli Kardeşe Sahip Çocukların Yaşam Kaliteleri Düşüyor
Otizmli bireyin ihtiyaçlarının fazla olması, aile tarafından birinci planda olması, değişen aile rolleri, ailenin işlevselliğinin bozulması, ailenin tüm üyelerini zorlayabilen bir süreç olması nedeniyle, otizmli bir kardeşe sahip olan çocukların kendilerini yeterince sevilmemiş, değer görmemiş, ilgilenilmemiş olarak algıladıkları ve buna bağlı olarak da yaşam kalitelerini daha düşük düzeyde algıladıkları bulunmuştur.