Yeme bozuklukları son dönemlerde sosyal, biyolojik, psikolojik ve çevresel etkenlere bağlı olarak artış göstermektedir.
Toplumdaki değişen estetik algılar ile birlikte özellikle güzellik algısının zayıflıkla eş değer bulunması ile gençler/adolesanlar arasında yeme tutumuna dair çarpık algılar daha fazla görülür hale gelmiştir. Bireyin kendilik ve beden algısı da yeme bozukluklarının görülebilmesinde etken olan bir faktördür ve bu kişinin kendisine bağlı olduğu kadar sosyal olarak değerlendirilmesi açısından da etken bir faktör olması sebebiyle önemli olmaktadır. Sosyal olarak daha az kabul görmek de depresyon, yeme bozukluğu gibi ruhsal problemlere sebep olabilmektedir.
Aile dinamiklerinin ve iletişiminin yeterince güçlü olmayışı, bireyin aile içi sistemde duygusal doyuma ulaşamaması ve aile bireyleriyle bağlantıda kalamaması gibi faktörler yeme dürtüsünde bozulmaya sebep olabilmektedir. Aynı zamanda aile tarafından otoriteyle ve mesafeyle baskılanan bir birey söz konusu olduğunda, kişi kendi kararlarını alırken zorlanmakta olup beraberinde reddedilme duyguları yaşayabilmektedir.
Anoreksiya vakaların ailelerinde kilo ve yeme sorunlarına daha fazla rastlanmaktadır. Ailenin çocuktan beklentisinin çocuğun potansiyeli ile doğru orantılı olmayışı ve çocuğu yüksek hedeflere ulaşmaya zorlamaları, çocuğun; ailesinden beklediği duygusal yanıtları alamaması ve kişisel ilişkilerinde doyuma ulaşamaması gibi nedenler bu olguları daha da arttırmaktadır. Anoreksiyası olan adolesanların ailelerinde terk edilme veya duygusal olarak ulaşılamayan ebeveynler sıkça karşımıza çıkmaktadır.
Bulimia vakaların çoğu ailelerini ‘reddedici ve mesafeli’ olarak tanımlamaktadırlar. Bu ebeveynlerde sıklıkla mükemmeliyetçilik ve ebeveyn çatışmaları gibi durumlar sıkça gözlemlenebilmektedir.
Başlangıçta katı diyetler veya kontrol edilemeyen yeme nöbetlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte görülebilen yeme bozuklukları bireyin kendisine yönelik cezalandırıcı bir disiplinde olmalarından kaynaklanabileceği gibi aynı zamanda dürtüsel ve disiplinsizlikle de görülebilmektedir.
Tedavide bireyin psikolojik yapılanmasını değerlendirirken aile sistemi de göz önüne alınmalıdır.
Yeme bozukluğunun tedavisinde aile terapilerinin önemi giderek daha çok anlaşılmaktadır. Aile sistemi içerisinde bireyin otonomi kazanması, dolayısıyla bireyleşmesi tedavinin etkinliğini arttırmaktadır. Bilişsel ve davranışçı terapiler danışanın beden algısı bozukluğunun yeniden düzenlenmesinde yardımcı olurken, psikodinamik terapide hastanın ilkel savunma mekanizmalarını ve suçluluk duygularını ele alarak duygularının ifadesini sağlamakla birlikte daha güçlü ve bağımsız hissetmesine yardımcı olmaktadır. EMDR yöntemi ile ise danışanın hissettiği zorlantılar karşısında daha uygun başa çıkma stratejileri geliştirmek ve özbakımı arttırmak; yeme bozukluğunun temeline inilerek bireyin yiyecek ile ilgili olan tutumunu değiştirmek temel alınmaktadır.
Uzman Psikolog İrem Ecem Mumcular
REFERANSLAR:
– Arıca, S. G., Arıca, V., Arı, M., Özer, C., Üniversitesi, M. K., Fakültesi, T., Hekimliği, A., Dalı, A. B., Kemal, M., Tıp, Ü., Çocuk, F., Ve, S., Ana, H., Dalı, B., & Psikiyatri, F. (2011). Adolesanda yeme bozuklukları.
– Ertuğ TOKER, D., & Hocaoğlu, Ç. (2009). Yeme Bozuklukları ve Aile Yapısı: Bir Gözden Geçirme.
– Örsel S, Canpolat BI, Akdemir A, Özbay H. Diyet yapan ve yapmayan ergenlerin kendilik algısı, beden imajı ve beden kitle indeksleri açısından değerlendirilmesi. Türk Psikiyatri Dergisi 2004; 15: 5-15.